14 Mart 2010 Pazar

nemrutta bir gün batımı ve zerban



































Nemrutta gün batımı ve güneşi selamlama












Dünyada güneşin doğuşunun ve batışının en güzel izlenebileceği seyir teraslarından birine sahip olan Nemruttan güneşin batışı. Hani bir çizgi filim vardı hepimizin bildiği Şirinler nediyordu oradaki anlatıcı filim biterken eğer sizde iyi çocuklar olursanız Şirinlere rastlayabilirsiniz, işte sizlerde iyi çocuklarsanız ve Zeusun hovardalık için oradan uzaklaştığı bir zamana denk gelirseniz muhakkak güneşi görürsünüz... iyi seyirler...


NEMRUT DAĞI VE TÜMÜLÜSNemrut Dağı, Adıyaman’ın 86 km. doğusunda Kahta ilçesinin Karadut köyünde, dünyanın sekizinci harikası olarak tanınan, tepesinde küçük kırma taşların yığılmasıyla oluşturulmuş konik bir tümülüsün bulunduğu, 2150 m. Yükseklikte, görkemli bir kültür ve turizm merkezidir. İ.Ö. 1. Yüzyıla tarihlenen ve orijinali 55 m. olan tümülüsün bugünkü yüksekliği 50 m., çapı 150 metredir. Gündoğumu ve günbatımının tüm ihtişamıyla izlenebildiği bu tepede, Kommagene Kralı 1. Antiochos kendisi için görkemli bir anıt mezar, mezar odasının üzerine kırma taşlardan oluşan bir tümülüs ve tümülüsün üç tarafını çevreleyen kutsal alanlar inşa ettirmiştir. Tümülüs, Kral 1. Antiochos’un şerefine tertiplenen törenlere mahsus 3 terasla çevrilidir. Doğu, batı ve kuzey terasları olarak adlandırılan bu alanlardan doğu ve batı teraslarda; sıra halinde dizilmiş blok halinde 8 yontma taşın üst üste oturtulmasıyla oluşturulan 8-10 metre yüksekliğinde muhteşem heykeller, kabartmalar ve yazıtlar bulunmaktadır. Heykeller, bir aslan ve bir kartal heykeliyle başlar ve aynı düzende son bulur. Hayvanların kralı olan aslan yeryüzündeki gücü, tanrıların habercisi olan kartal ise göksel gücü sembolize eder. (1)















Heykeller, bir aslan ve bir kartal heykeliyle başlar ve aynı düzende son bulur. Hayvanların kralı olan aslan yeryüzündeki gücü, tanrıların habercisi olan kartal ise göksel gücü sembolize eder. Heykeller her iki tarafta da şu şekilde sıralanmıştır:











güneşin doğuşu ve batışını izlerken insanoğlunun serüvenlerine tanıklık etmekteler ve ziyaretçilerini bekliyorlar, onları bekletmeyin...







Zeusla sohbet etmenin zevki başka. Ondan dinleyin insanoğlunun geçmişini ve ona dair geleceğe olan özlemi, yaptıklarına ve yaptırdıklarına karşın hala iyi insanlardan umutu...











Tanrıça Kommagane, o eski günlerinin ihtişamıyla ve umuduyla özlemiyle güneşi selamlamakta.









Dünyasal gücün simgesi aslanlar...
Benim boyum 1.60 ayağımın altındaki taş ortalama 20 santimse bu aslan kaç santimdir?







Apollo hala Kraliçesini korumakta, onu gözünün önünden ayırmıyor...












Tanrıların habercisi olan kartal ise göksel gücün sembolü ...








doğu terasında bekleyiş sürüyor, sırasıyla:

Kral 1. Antiochos (Theos); Fortuna (Theichye-Kommagene-Tanrıça) Zeus (Oromasdes); Apollo (Mithras-Helios-Hermes), Herakles (Ares-Artagnes).






DOĞU İLE BATIYI BİRLİKTE YAŞAMAK
1. Anthiochos, babası 1. Mithradates gibi Doğu ve Batı kültürlerini birleştirmeyi hayal etmişti. Bu hayaline ulaşmak için elinden gelen her şeyi yaptı. Nemrut Dağı'nın 2.150 metre yükseklikteki zirvesinde yapımına başladığı görkemli kutsal alan ve mezar anıtı ne yazık ki ölümünden önce bitirilemedi. Oğlu Kral I. Antiochos da devam etmedi çalışmalara, mezar anıtı yarım kaldı. Kutsal alanın doğu ve batı yamaçlarında teraslar üzerinde yaptırdığı heykeller ise Nemrut'un sert hava koşullarıyla boğuşarak yüzyıllarca ayakta kalmayı başardı. Antiochos'un ölümünden sonra fikirleri de unutuldu, yaratmayı düşündüğü din kendisiyle birlikte öldü. Ama yine de yaptırdığı heykellerle kendinden yüzyıllar boyu bahsettirdi.
Kommagene'de tanrılar ve krallar adına yaptırılmış heykeller dışında kraliyet mensubu kadınlar için yaptırılmış bir anıt mezar bulunur.

Antiochos bu kutsal alanı teraslar halinde tasarlamıştı. Kutsal kabul edilen teraslarda yer alan heykellerin sırası aynıydı. Bu tanrılardan her biri hem Doğu hem Batı tanrılarını temsil ediyor ve bu nedenle iki ayrı isimle anılıyorlardı. Yüzleri doğuya ve batıya çevrili Pers ve Yunan tanrıları Kral Antiochos'un bu iki kültürü birleştirme amacını da simgeliyordu.
Antiochos yaptırdığı heykellerin arka yüzüne 200 satırdan oluşan vasiyetini yazdırdı. Yazıtta kendinden sonra gelecek kralları tapınağı güzelleştirmeleri için görevlendiriyor, ibadet için gelenleri övdüğü gibi, kötü niyetle gelenlere beddua ediyordu. Antiochos, kutsal alanı ziyarete gelenlerin en iyi şekilde ağırlanmasını istedi ve bu amaçla rahipleri en iyi şaraplarını sunmalarını emretti. Hatta törenlerin çok renkli geçmesi için müzisyenleri bile görevlendirdi. Ama Antiochos'un bütün bu titizliğine rağmen vasiyette yazılanlar yerine getirilmedi.
Kral 1. Anthiochos burada yer alan yazıtlarda özetle şunları söylüyordu:
"Ata hükümdarlığını devraldığım zaman, dindarlığımın bir sonucu olarak, tahtıma bağlı krallığı tüm tanrıların ortak yurdu yaptım. “Zamanın akışı içinde her kim, bu kanunu ve bize ibadeti korur ve sürdürürse, benim hayır dualarımla anılacaktır. Tüm rahmetli atalar ve tanrılar ondan razı olsun. Her kim ki, bu düzenin kutsal geçerliliğini bozar ya da zarar verir, ya da gerçek anlamını değiştirmeye yeltenirse, yalnız kendisi değil, aynı zamanda tüm soyu sopu rahmetli atalarımın ve tüm tanrıların hışmına uğrasın”

KRAL ANTHİOCHOS'UN NEMRUT DAĞI ZİRVESİNDE YAZDIĞI VASİYETİ

Kral Mithradates Kallinikos'un ve Anasever Kral Antiochos Epiphanes Kallinikos kızı Tanrıça, Kraliçe, Kardeşseler Laodike'nin oğlu Tanrı, Adil ve Epiphanes, Roma ve Helen Dostu, Muzaffer Büyük Kral Antiochos, kutsanmış taht kaidelerine dokunulmaz harflerle kendi lütufkârlığından kaynaklanan işeri, ebediyete intikali için yazdırdı.Ben, Dindarlığın biz insanlar için bütün iyilikler içinde sadece en güvenilir dost olduğuna değil, aynı zamanda en tatlı haz olduğuna da inandım ve bu inanca hem talihli iktidarımın, hem de bu iktidarın takdis edilmiş icraatının kaynağı olarak sahip oldum. Tüm hayatım boyunca Kraliyetimdeki bütün insanlar karşısında, dindarca davranışı en güvenilir savunma aracı ve eşi bulunmaz bir haz kaynağı olarak gören bir insan sıfatıyla durdum. Bu nedenle, beklenenin tersine, büyük tehlikeleri savıp, ümitsiz durumların üstesinden geldim ve uzun yıllar mutlu bir yaşam sürdüm.Ata hükümdarlığını devraldığım zaman, dindarlığımın bir sonucu olarak, tahtıma bağlı Krallığı tüm tanrıların ortak yurdu yaptım. Onları, şekli temsillerini kendi soyumun talihli köklerinin geldiği Pers ve Helenlerin eski usullerine göre çeşitli biçimlerde yapmak suretiyle, kurbanlar keserek ve şölenler düzenleyerek, eskiden beri insanlar arasında ortak bir adet olduğu üzere, onurlandırdım. Onursal duyguları somut ifadeye dönüştürmek ise benim hak bilir düşüncemin bir buluşudur.Zamanın tahribine dirençli bu tapınaksal mezarın temellerini göksel tahtların yakınında atmaya karar verdiğimde, bu kutsal mekan, sadece ileri yaşıma rağmen hâlâ sıhhat ve selamet içinde olan bedenimi saran kılıfa, tanrının sevdiği ruhum Zeus Oromasdes'in göksel tahtlarına yolcu olduktan sonra, ebedi bir istirahat gah olsun istemedim; buranın aynı zamanda bütün tanrıların ortak tahtları olmasını da kararlaştırdım. Çünkü benim çabalarım sonucunda orada sadece kahraman atalarımın şu gördüğün resim dizeleri bulunsun istemedim; daha çok da, bu kutsal tepe üzerinde tanrıları temsil için kutsanarak dikilen ilahi bir figür, artık ıssız kalmayacak bu mekanı tanrılar karşısında ifa ettiğim dindarlığın bir kanıtı olarak görsün istedim.
İşte, gördüğün gibi, tanrılara gerçekten lâyık oldukları bu heykelleri diktirdim: Zeus Oromasdes'in, Apollon Mithras Helios Hermes'in, Artagnes Herakles Ares'in ve her şeyi besleyen vatanım Kommagene'nin heykelleri. Aynı taştan ve aynı tahtlar üzerinde duaları işiten tanrıların yanına kendi heykelimi de koydurttum. Böylece ulu tanrıların ezeli saygınlığını kendi genç bahtıma çağdaş kıldım. Ve böylece onların kraliyete ilişkin olarak giriştiğim işlerde sık sık ve somut olarak, alicenap bir yardım olarak bana tevcih ettikleri sonsuz ihtimam ve himayelerinin hakkaniyetli bir taklitçisi oldum.Kurban törenlerinin çeşitli biçimlerde yapılmasını sağlamak amacıyla kâfi derecede arazi ayırdım ve onlardan sağlanacak gelirlere el sürülmemesini buyurdum. Sürekli bir kurban hizmeti kurdum ve seçkin rahipler tayin ettim; onları Pers giysileriyle donattım; tören ve tüm onursal hizmetleri benim sanıma ve tanrıların yüceliğine yaraşır biçimde düzenledim.Kurban hizmetlerinin sürekliliği için, eskiden beri var olan ve müşterek bir hukuka dayanan kurban törenlerinin yanı sıra, Krallığımda yaşayan tüm insanların, hem tanrılara karşı vecibelerini yerine getirmeleri hem de bizi onurlandırmaları maksadıyla yeni ihdas edilen bayramları kutlamalarını kural olarak koydum. Böylece bedenimin doğum günü olan Audnaios ayının 16. gününü ve taç giydiğim Loos ayının 10. gününü yüce tanrıların yeryüzüne zuhur edişlerine vakfediyorum; çünkü bunları ben talihli hükümranlığımın menşei ve tüm Krallığımdaki genel saadet ve refahın sebebi olarak telakki ettim. Bunlardan başka kurbanların daha zengin ve şölenlerin daha mükemmel olması için ve yılda bir kutlanmak üzere iki günü daha bayram olarak tahsis ettim. Ülke halkını toplantı, yani şölenlere katılım amacıyla, köy ve kentlere göre gruplara ayırdım ve bayramları herkesin en kolay erişeceği en yakın kült yerlerinde kutlanmak üzere düzenledim. Geri kalan zamanı, yani doğum günüme tekabül eden 16. ve Diademi takdığım güne tekabül eden 10. günü, her ay tekerrür etmek ve rahipler tarBu düzenlemelerin daimi olması için, tanrıların buyrukları doğrultusunda kutsal bir kanun vakfettim ve bunu dokunulmaz kıldığım steller üzerine yazdırdım; çünkü bunların sürekli korunması aklıselim sahibi kişiler için dindarca bir iştir; sadece bizim onurumuz için değil, aynı zamanda her ferdin kendi talihi uğruna bel bağladığı en aziz beklentiler için de bu böyledir. Sonsuz zaman kaderin bir cilvesiyle tüm insanlar arasından hangi soyu bu ülkenin mirasına oturtursa, o insan soyu için bu kanunu korumak bir vecibe olmalıdır; Şunu bilerek ki, kraliyetin rahmete kavuşmuş soyunun intikamı ağırdır, ihmal ve cürümden gelen din düşmanlığını eşit derecede cezalandırır ve takipçisi olur; kutsanmış atalarımın kanunu hakarete uğramışsa, merhamet tanımaz cezalar verir. Zira dindarca yapılan her iş kolaydır; ama dinsizliğin sonu zorunlu olarak sefalettir. Bu kanun benim sesimi duyurdu, tanrıların vahyi ise ona geçerlik kazandırdı.Tarafımdan hem tanrılar ve hem de resimlerini Toros uçurumlarının zirvesine, bedenimi saran bu kutsal mezarın yanı başına çepeçevre kutsayarak dizdiğim rahmete kavuşmuş atalarım için tayin edilen hâlihazırdaki rahip ve gelecekte bu görevi devralacak olan rahip, bütün diğer görevlerinden azad olunmalı, engel olunmadan ve bahane bulunmadan bu kutsal tapınak mezardaki görevini kült törenlerine ve kutsal heykellerin uyarınca süslenmelerine vakfederek ifa etmelidir. Her ay ve her yıl tüm yıl boyunca sürekli kutlanmalarını emir buyurduğum tanrıların ve benim doğum günlerimizde bu rahip, ata geleneği icabı takdir edilmiş olan Pers giysisini giyerek, tanrıların dindar onurlarına vakfettiğim bütün heykelleri altın çelenklerle süslemelidir. Rahmetli soyumun aziz menfaatlerine adadığım köylerden sağlayacağı gelirle bu sunaklar üzerinde bol bol tütsü ve kokulu otlar sunmalı ve besili kurbanlıkları tanrıların ve bizlerin onuruna yaraşır biçimde kurban etmeli, kutsal masaları uyarınca bol ziyafet malzemesiyle donatmalı ve testileri suyla karıştırılmış bol miktarda şarapla doldurmalıdır. Buraya gelen yerli ve yabancı bütün ahaliyi büyük bir ihtimamla karşılamalı ve bir araya gelen cemaate herkesin eşit derecede keyif alacağı bir şölen hazırlamalıdır. Kendisi için de, adet olduğu üzere, rahiplik makamının onursal hakkı olarak pay ayırmalıdır; bunu yaparken geri kalanların da l&#ucirc;tfumdan serbestçe yararlanmalarını sağlamalıdır, öyle ki, her bir kimse, kutsal günlerde kafi miktarda yiyecek içecek alabilmek için, gözetildiği hissine kapılmaksızın şölenin keyfini çıkarsın ve dilediği köşede, istediği kadar yiyip içsin. Tapınak hizmetine sunmuş olduğum içki kupalarını ise, ancak kutsal alanda birlikte bulundukları sürece kullanabilirler.
Tanrılar için ve kendi onuruma tanrısal istem doğrultusunda vakfettiğim bu tapınak kölelerini ve onların çocuklarını ve bu soyun tüm zaman içinde gelecek nesillerini hiç kimse, ister kral olsun ister hükümdar, ister rahip olsun ister yönetici, ne kendine köle yapmaya ne de bir başkasına herhangi bir şekilde satmaya, ne de onlardan birine bir kötülük yapmaya ve görevlerini yerine getirmekten menetmeye izinlidir; tam tersine rahipler onlara ihtimam göstermeli, krallar ve yöneticiler ve özel bütün kişiler onlara yardım etmelidirler. Böyle davrananlar tanrılar ve rahmetli atalarım nezdinde dindarlığın sonucuna nail olacaklardır.Aynı şekilde, şurdaki tanrılara adadığım köyleri kendi mülkiyetine geçirmek, satmak ya da bir başka kurala bağlamak, ya da bu köylere veya bunların tanrıların dokunulmaz mülkü olarak vakfettiğim gelirlerine herhangi bir şekilde zarar vermek, kimsenin hakkı ve haddi olmayacaktır. O halde, cürümün bir başka türüne ya da bir hakarete veya kendi vakfettiğim kurban şölenlerinin ve toplantılarının şan ve şöhretimiz aleyhine bertaraf edilmesine vesile olacak uygulamalarda bulunmak, hiç kimsenin yanına kâr kalmayacaktır.
Her kim ki ama, bu düzenin kutsal geçerliğini ya da ölümsüz iradenin teyit ettiği rahmet abidesini bozar ya da zarar verir ya da gerçek anlamını değiştirmeye yeltenirse, yalnız kendisi değil, aynı zamanda tüm soyu sopu rahmetli atalarımın ve tüm tanrıların hışmına uğrasın, ta ki cezasını tamamıyla çekinceye kadar.Tanrılara ve atalara karşı gösterilmesi kutsal bir görev olan dindarlığın bir örneğini ben, birçok diğer vesilelerle olduğu gibi, buradaki eserlerimle de çocuklarımın ve torunlarımın gözleri önüne sermiş bulunuyorum ve inanıyorum ki, onlar bu güzel örneklere özenip, soyumuzun geleneksel onurlarını sürekli artıracak ve bana benzer biçimde kendi yaşamlarının doruk noktasında soyumuzun ününe ün katacaklardır.Pers ve Makedonya ve Kommagene ülkesindeki bütün tanrıların ilgi ve rahmetinin böyle hareket edenlerin üzerinde olmasını niyaz ediyorum. Zamanın akışı içinde her kim, bu ister bir kral ister bir hükümdar olsun, bu ülkenin yönetimini devraldığında, bu kanunu ve bize ibadeti korur ve sürdürürse, benim hayır dualarımla, tüm rahmetli atalar ve tanrılar ondan razı olsun; bu kanuna karşı gelen ve tanrılara saygısızlıkta direnenin ise her türlü felaket başına gelsin(2)
işte böyle kralın vasiyeti....














kralıktan geriye kalansa bu boş kel tepeler, şansınız varsa burada küçük sürülere ve çobanlara rastlarsınız, sizinle çaylarını paylaşırlar...












Eski kale ve ondan geriye kalanların bir kısmı















buradaki kule kalıntısında aşağıdaki yola indiği söylenen bir tünel var...















gözetleme ya da savunma kulesi olabilir



















Nemrut Dağındaki Cendere köprüsü, vahşi bir doğanın ortasında ışıltılı bir gerdanlık gibi parlıyor. Etrafı çıplak dağlarla çevrili Cendere Çayı'nın üstüne kurulan bu zarif yapıt insanlığın önemli eserlerinden biri.
Dünyanın halen kullanılmakta olan en eski köprülerinden biri olan Cendere, Romalıların inşa ettiği ikinci en geniş kemerli köprü özelliğini taşıyor. 16. Lejyon tarafından İS 2. yyda yaptırılan bu köprü 120 metre uzunluğunda ve 7 metre genişliğinde. Nehir üzerindeki geniş kemerin yanı sıra, kara üzerindek, bölümünde küçük bir gözü daha var. Taş korkuluklarla desteklenen yaya yolu, merdiven şeklinde



tasarlanmış. Adıyaman'a 55 kilometre uzaklıktaki Eskikale antik yerleşimi yakınındaki Cendere Köprüsü, Kahta ve Sincik ilçelerini birbirine bağlıyor. Üzerindeki yazıttan anlaşıldığına göre köprü, İS 193-211 yılları arasında hüküm süren Roma İmparatoru Septümus Severius, eşi Julia Dona oğulları Caracalla ve Geta'ya adanmış. Köprünün giriş kısımlarına Severius ailesi adına dikilen dört sütundan günümüze sadce üçü ayakta duruyor. İnsanlığın en büyük trajedilerinden biri olan, iktidar için kardeş katli Severius ailesinede sirayet etti. İmparatorun oğullarından Geta'ya ait olan sütunun, onu öldüren ve kardeşine ait herşeyi yok eden Caracalla tarafından yıktırıldı.
1999 yılında Karayolları tarafından onarılan Cendere, doğusunda yapılan yeni bir köprü sayesinde araç trafiğinden kurtuldu. (3)

Zerban
Zerban,nezaketin sembolüZerban, asaletin timsaliMasumiyetin,cihanşumul adresi...Yürüdü mü çiçek ler güler,tepelere neşe dolardı."Huu" çektikçe "Lailaheillallah" sedaları gaibden cihanı sarardı.Ağaçlar zikre dalar, kuşlar semah yapardı.Yeryüzünün güneşiydi.Bulam'ın semalarında tulu etmişti.Sadece kalp gözü açık olanlar bunu biliyordu.Hasanseydi'nin annesi Fatıma hatun bunlardan birisiydi.Fatıma hatun çocukları olmayan bir kadındı.çocuklarının olmayacağını zamanındoktorları söylediklerinde dünyası yıkılmıştı.Çünkü çocukları olmasa, çoksevdiği kocası onu boşayabilirdi.Bu sebep le her gece sabahlara kadargözyaşlarını dua ederek rabbine yalvarıyordu.Bir gece yine öylesineağlamıştı ki gözlerinde yaş yerine kan akmaya başlamıştı. Tam o anda özerinebir ağırlık çökmüştü ve garip bir rüyaya dalmıştı.aksakallı bir piri fani karşısına geçmiş;adeta azarlarcasına "-neden bu kadarisyan ettiğini" söylüyordu."yinede akıttığın bu kanlı yaşların hatırı için sanabir müjde veriyorum.Ama önce sana göstereceğim bir ev var yarın oraya gidipo evin önünde Allah için bir kurban keseceksin ve o evin kadınını ölünceyekadar himaye edeceksin. O kadının bir kızı olacak senin de bir oğlun.Sakınonların kaderine karşı çıkmayın.Yoksa kıyamete kadar günahınıçekeceksiniz." bunları demesiyle birlikte sırra kadem basmıştı.Fatıma hatunuyandığında kendisini kuş gibi hafif hissediyordu. Ertesi sabah söylediği yeregitti bir koç kesti, evin kadını Hafza hanıma şefkat ellerini uzattı.Çünkü oev köyün en fakir evi idi işte o ev şu an ki Zerban'ın çıktığıkaynaktı.Tabi ki o zaman öyle bir şey yoktu.Taki.....Gel zaman git zaman derken fatıma hatun bir çocuk dünyaya getirdi.Aynı anda Hafza hanımında bir çocuğu oldu.Fatıma hatun oğluna "Piri fanini rüyasında söylediği ismi koydu.HASANSEYDİHafza hanımın kızına ZERBAN koyarlar.Fatıma hatun her Cuma gecesi Hafza hanıma gider haftalık yardımlarını yapardı.Fakat zerban doğduktan sonra,Fatıma hatun her gitiğinde garip birşeyeşahit oluyordu .O küçücük ve fakir evi yeşil bir ışık sarıyordu ve bunu Fatıma hatundan başkakimse görmüyordu.Zerban o ışıkla büyüyordu.Zerban büyüdükçe ışık da kuvvetleniyordu.Zerbanbüyüdükçe güzelliği cihanı sarıyordu.Zerban çok farklı biri olarak yaşıyordu.Bir bakıyorlardı ki bir ceylanlakonuşuyor bir bakıyorlardı ki etrafını kuşlar sarmış onlarla oynuyordu.Ve Hasanseydi,uzun boyu,geniş omuzları ve masum yüzüyle Zebran danaşağı kalmıyordu.8 yaşında başlayan medrese eğitimi 20 yaşına kadarsürdü.20 yaşından sonra memleketine gelip etrafını aydınlatmayabaşladı.Resmi bir şey ortada olmadığı halde her kes Hasanseydi ile Zebranınnişanlı olduğunu kabul ediyordu.zaten ikisi de uzaktan uzağa birbirlerine sevdalıydı.Zaman geçtikçe zerban'ın güzelliği cihanı sarmaya başladı.Dilden dileyaşadığı kerametleri dolaştı.Çevre illerin beyleri paşalarının biledikkatini çekiyordu.Nerdeyse her beyin her gencin rüyasını süslemeyebaşladı.Zerbanın şanı büyüdükçe özerindeki kem gözlerde çoğalmayabaşladı.Öyle bir hal almıştı ki,Zerban da gözü olan her bey Bulam'agövde gösterisine geliyordu.Kervanlar peş peşe bulam'ı meskeneylediler.Ve bir gün hangi aşiretten geldiği belli olmayan 80 kişilik atlı birçapulcu güruhu,Bulam'ın meydanında tozu dumana katarak zerban'ın evinebaskın yaptılar.Amaçları zerban'ı kaçırmaktı önüne geleni deviriyorlardı.Zerban olayı duyar duymaz işin ciddiyetini his eder.Evinin damına çıkar dizlerinin üstüne oturup ,dergah-ı ilahi yeyebaşını kaldırıp öyle bir dua eder ki adeta ruhu cesedini geridebırakmış arşı alayı titretmişti.Denirki,o an şöyle bir dua eder:"Allahım beni tertemiz dünyayagönderdin,tertemiz yaşattın,ter temiz bu güne getirttin.Allahım bu çapulcu topluluğuna beni bırakma.Bu katillerin eliyle benikirletme.Sadece sana sığınırım.Allahım beni öyle bir pınar yap ki;bana kem gözle bakan boğulsun beniseven benle hayat bulsun."O zamana kadar çapulcu güruhu önlerine geleni devirerek yakarakyıkarak küçücük evin etrafını sardı.Evlerine çekilen zayıf halk meraklı gözlerle olayları seyrederken birden garip mi garip aynı zamanda çok ürkütücü bir olay gerçekleşir.Gök yüzünü bir anda karabulutlar sararken,etraf karanlığa gömülür.Derken bir şimşek çakar daha doğrusu güçlü yeşil bir ışık zerban'ınevini içine alır ve yürekleri korku ve ürperti getiren korkunç birsesle evin her tarafında ilk başta tüm ovayı saracak kadar büyük birsü kitlesi belirir.Bir anda bütün çapulcular adeta firavunun denizde boğulduğu gibi hepsisuya gömülür.Artık Zerban'ın duası kabul olmuş Zerban büyük bir pınar olmuştu.Artık o günden sonra duasında dediği gibi kötü insanlara "ecel"gariban ve mağdur insanlara "hayat" olacaktır. (4)

(1)http://www.bilge-kagan.org/uygarlik-ve-medeniyetler-tarihi/kommagene-uygarligi.html
(2)http://www.tuluyhanugurlu.com/nemrud.htm
(3)Atlas Keşif Kitaplığı Tarihi Köprüler Atlası

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder